6 Mart 2014 Perşembe

Mustafa OKUMUŞ'un "ÇOBAN YILDIZI" Kitabı/Şeyhşamil Ejderha

  
Mustafa Okumuş’un Çağrı Yayınları arasından çıkan Çoban Yıldızı kitabı 102 sayfa ve 12 hikâyeden oluşuyor. Yazarın izlenimlerine dayanan bu anı kitabı ilk sayfasından başlayarak okuyucuyu 1930-1940'lı yıllardaki çocukların haylaz, yaramaz, hırçın yaşamlarını anlattığı bir hayal dünyasına götürüyor. Hikâyelerdeki sade ve yerel anlatım okuyucuyla kitabı çocukluk arkadaşı ederken aynı zamanda; ilk bakışta anlatım bozukluğu gibi görünen -dı -di -mış -miş eklerinin fazla kullanımı kitaba adeta bir masal havası katıyor.

        Her okuyucunun kendinden bir parça bulduğu bu kitap gençlere eski zaman çocuklarının yaşamınını, yaşadığı doğanın güzelliğini, yerel kelimelerin anlamını öğretirken ileri yaştaki okuyucuda da geçmişe duyulan bir özlemi canlandırıyor.
        Hikâyenin başında okuyucuyu gülümseten, sonuna geldiğinde ise içinde hüzün oluşturan olaylar bize törenin yanlış yönlerini, küçük oyunlar sandığımız basit şeylerin aslında ne kadar önemli olduğunu, şehrin en güzel yanının köye dönmek olduğunu, hırsızlığın yanlış bir davranış olduğu gibi konuları, bizi kendimize getirecek bir tokatla anlatıyor.
       Yazar kendi çocukluğundan kalan hatıraları kelime oyunu yapmadan okuyucuya sunması kitapla okuyucu arasında bulunan mesafeyi daraltıp okuyucunun, bir dostunun hatıralarını dinliyormuş gibi bir samimiyet içerisine sokmuştur.  Aynı zamanda hikâyelerde ileri yaşlardaki insanların öğüt verici sözleri ise okuyucuya büyüklerin bilgisini ve kültürel değerlerimizin önemini anlatmaktadır.
    Yazar kitaptaki ilk hikâye olan Çoban Yıldızı hikâyesindeki şu sözlerle adeta kitabı özetlemiştir:
        ''Okusaydım, hele de ziraat mühendisi olsaydım; çiftlik bu halde mi olurdu şimdi? Burayı bir çiftlik ağası gibi değil, bir ziraat mühendisi gibi yönetirdim. İçimde ukde olarak kalan çok şey var. Ne yazık ki hanyadan Konya’dan haberimiz olmadı. İlim ve fenden uzak kaldık. Senin anlayacağın ben hep babamın oğlu olarak onun gölgesinde kaldım. İstiyorum ki sen kalmayasın. Bak oğul, boynuz daima kulağı geçmeli. Oğul dediğin babasının adıyla değil, babası oğlunun adıyla anılmalı. Anılmalı ki oğul babasının gölgesinde kalmasın, benim gibi. Babayı geçemeyen oğul, babasıyla öğünme hakkına sahip olamaz. Ben sana güveniyorum. Çiftliğe ilim fen taşı. Daima yeniliklere açık ol, gereğini yap. İnsanlara iş ve ekmek kapısı aç. Sofran ve elin açık olsun. Daima senden zayıfları koru. Onlara kol kanat ol ki Allah'ın rızasını kazanasın. Benim dahi rızam budur evlat. Yakınlarının hakkını gözet. Benim kemiğimi sızlatma. Anana atana rahmet okut. Dünyadan başka bir şey götüremezsin. Kefenin cebi yok. Bütün bunları söyleyecek gücü ve fırsatı bir daha bulamam. Bunlar benim vasiyetimdir. Artık bu ailenin büyüğü sensin oğul. Unutma ki büyüklük ne yaşta ne de baştadır. Büyüklük hakta ve adalettedir.''
      Kitabın kapağını ve iç resimlerini kıymetli sanatçı Ressam Ahmet İhsan ASLANTÜRK yapmış.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder