21 Ağustos 2014 Perşembe

Yılmaz İMANLIK'ın "SOLMAYAN HAYALLER RESSAMI" Kitabı/Hasan EJDERHA



"SOLMAYAN HAYALLER RESSAMI" kitabının 3. baskısını Yılmaz İMANLIK lütfedip imzalamış ve adresime göndermiş. Kitabı biliyordum ama okumamıştım. Böylece okumuş oldum ve hikâyeleri çok sevdim.

Kitap, Uğur Tuna Yayınları'nın 72 kitabı olarak çıkmış. Ocak 2014'te 2. baskısını Mart 2014'te 3. baskısını yapan kitap 133 sayfa. Şirin, bir solukta okunacak güzel bir kitap. 18 Hikâye yer alıyor Yılmaz İMANLIK'ın "SOLMAYAN HAYALLER RESSAMI"nda.

Şiir gibi bir dili var Yılmaz İMANLIK'ın. Her okuyanın: "Aaa benim hikayem!" diyeceği hikayelerden müteşekkil, sanki yaşanmış öykülerin kaleme alındığı Hikâyeler. "Yaşanmış öykülerin kaleme alındığı hikâyeler" ifadesini bilerek kullandım. Zira kitap gerçekten böyle bir kitap. Müellifinin edebiyat öğretmeni olması dil ve dil tekniği açısından olsun, kurgu, yaşanan öykülerin hikâye tekniğiyle yazılışı olsun, tam bir örnek.

Yılmaz İMANLIK'ı gönülden kutluyorum.

29 Mayıs 2014 Perşembe

“AŞK MEDENİYETİNE YOLCULUK”/Hasan EJDERHA

 Başlık ne güzel değil mi? “AŞK MEDENİYETİNE YOLCULUK” Ahmet SEZGİN’in denemelerinden oluşan kitabının adı bu. “etüt yayınları” 2014-Samsun. Kitap; 160 sayfa. İki bölümden oluşuyor. Birinci Bölüm: Aşk Medeniyetinin Çocukları; yirmi bir deneme den oluşuyor. İkinci bölümün başlığı ise: Nerdesin Ey İnsanlık; yirmi denemeden oluşuyor. Dolayısıyla toplam kırk bir deneme ile tamamlanıyor kitap. Kırk bir kere maşallah. Kitabın muhtevasını oluşturan denemeleri okuyunca sizin de maşallah diyeceğinizden eminim.

            Kitapta çok güzel denemeler okudum. Birkaçının başlığını paylaşmak isterim:
            Birinci Bölüm:
            “Yolumuzun Kandilleri, Türk Klasikleri”
            “Çile ve Sabırla Olgunlaşmak”
            “Şiirlerle Gönül Yolculuğu”
            “Aşk Medeniyetine Yolculuk”
            “Fethin Ruhu ve Fetih”
“Osmanlı’nın Yürek Adamları”
“İçimizdeki Kaf Dağı’na Yolculuk”

İkinci Bölüm başlıklarından bazıları ise şunlar:
“Türkçenin Feryadı”
“Kamus Namustur”
“Çağdaş Yokuşlarda Entel Takılmak”
“Mankurtlaşan Aydınlar”
“Farkı Fark Et(me)mek”

Kitabın muhtevası ve bölümlerdeki başlıklar ile ilgili özet alıntılar yapmıştım. Başlıkların muhtevasını oluşturan denemeleri size bir miktar koklatmak istemiştim. Ama vaz geçtim ve geri çıkardım. Zira o kadarcık koklatma ile yetinip kitabı okumaktan, okuma arzusu tatmin olacak olanları kınamak için tanıtım özetini çıkardım. Lütfen kitabı alın ve okuyun. Nefis denemeler var. Çocuklarınıza okutun ki: “Bu çocuk neden böyle oldu?” diye feryat etmeyesiniz gelecekte…
Etüt Yayınları: Pazar Mahallesi Pazar Camii Sokak. No: 12 İlkadım/Samsun
Kitap ayrıca “Kitapyurdu”ndan da internet aracılığı ile temin edilebilir.
Ahmet SEZGİN’i ve kitabı satın alıp okuyanları tebrik ediyorum.


7 Nisan 2014 Pazartesi

DURDU GÜNEŞ’in HAYATIN İÇİNDEN FIKRALAR KİTABI ÜZERİNE/Bekir BÜYÜKKURT

Türk sözlü edebiyatının günümüzde son derece canlı olarak yaşamakta olan türü fıkradır. Fıkralar, Türk sözlü edebiyat geleneğinin en eski türlerinden biridir. Dîvânu Lügâti’t-Türk’te ‘fıkra’ karşılığı olarak kullanılan ve tam olarak da, ‘Halk arasında ortaya çıkıp insanları güldüren şey’ anlamındaki ‘küg’ ve; ’külüt’ kelimelerinin varlığı da fıkra türünün eskiliğinin bir göstergesidir. Fıkra türü, çoğunlukla sözlü edebiyat geleneği içinde yer almakla birlikte yazılı edebiyat geleneğinin de yoğun olarak kullandığı bir iletişim aracıdır.
Hemen hemen bütün kültürlerde var olan fıkra geleneği, fıkra aracılığıyla milletin asli değerlerine sahip çıkmayı amaçlamaktadır. Fıkra, gündelik hayatta karşılaşılan aksaklıkları ve yanlışlıkları, uyumsuzluk ve uygunsuzlukları; hikmetli, keskin ve ince bir alayla yansıtmaktadır. Fıkra bir dönemi sosyal ve kültürel anlamda anlamanın ve anlatmanın yollarından biridir. Çünkü fıkra ile bir dönemin sosyal ve kültürel fotografı çekilmektedir. Fıkra için bir dönemin şifresi veya anahtarı da denilebilir. Fıkraları anlamak ve anlatabilmek için; ince bir zekaya, stratejik bir düşünme yapısına ve yumuşak bir gönüle sahip olmak gerekir. Fıkralar bir konuşma esnasında; meselenin tesirli, etkili ve akılda kalıcı olması için de kullanılmaktadır. Fıkraların genel olarak en yaygın işlevlerinden birisi de, bir kişi veya kurumu yıpratmak, gülünç duruma düşürmek ve geniş kitlelere yönelik propaganda malzemesi olarak kamuoyu oluşturmak ve yönlendirmektir. Fıkra ile alakalı genel bir bilgi verdikten sonra asıl meselemize geçebiliriz.
Durdu GÜNEŞ’in ‘Hayatın İçinden Fıkralar’(ANKARA-2013) kitabı bir SAGE Yayın kuruluşu olan KUĞU KİTAP’tan çıkmış. Yazar, bazen kendi dilinden, bazen de başkalarının dilinden anlattığı fıkralarla okurlarını ince esprilerle güldürürken, aynı zamanda düşündürmektedir. 108 fıkradan ve 115 sayfadan oluşan kitapta çoğu zaman bizlerinde karşılaştığı esprili hadiseler gayet sade bir üslupla anlatılmış.
Durdu GÜNEŞ kitabın girişinde fıkra ile alakalı ‘efradını cami, ağyarını mani’ bir çerçeve çizmiş ve günlük hayatta sıklıkla karşılaştığımız bazı esprili hadiseleri idrak edebilmek için mizah kültürüne sahip olmak gerektiğini şöyle ifade etmiştir: ‘Fıkralar bizi güldüren kısa öykülerdir. Sohbete neşe kattığı gibi bir meselenin anlaşılmasına yardım eder. Bazen fıkra yardımıyla birini ikaz ederiz. Bazen fıkradan hayata dair bir ders çıkarırız.
Fıkralar bir toplumun düşünce yapısını, eğlence anlayışını ve hayat tarzını da yansıtır. Yerinde kullanılmak kaydıyla fıkralar düşüncemizin oluşmasında sağlıklı iletişim kurulmasında oldukça önemli rol oynar. Açık ve net söyleyemediğimiz bir konuyu fıkra yardımıyla anlatırız.
Günlük hayatın içinde birçok fıkraya konu olacak olayla karşılaşırız. Ancak mizah kültürüne sahip isek hayatın içindeki bu fıkraların farkına varırız. ’Bu milletin okuma-yazma bilmeyen ama irfanıyla meseleleri halledebilme melekesine sahip büyükleri ile milletin içinden çıkan ama içinden çıktığı milletin değerlerini hor ve hakir gören (düşman olanları da yok değil), adam olmayı malumat yığınlarında boğulmakla, maddi servet kazanmakla, makama-mevkie esir olmakla eşdeğer gören cahil diplomalıların anlatıldığı ‘Bu Memleket Dırdırla Yürümez’ adlı fıkrasından testimiz miktarınca alınacak birçok hikmet vardır:
‘Anadolu’nun bir köyünden çıkmış, Ankara’da Mühendislik fakültesinde okuyordu. Köyüne döndüğünde köy kahvesinde oturmuş, halkına tepeden bakan ve bilgiçlik taslayan edasıyla konuşmaya başladı:
            -Bu halk cehaletten kurtulmalıdır.
            -Halk çağdaş anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır,
            -Toplum ilerici bir anlayışa sahip olmalıdır.
Köşede bu sözleri dinleyen Ramazan Emmi gayri ihtiyari seslendi:
            -Oğlum, bu memleket dırdırla yürümez!’
           
Durdu GÜNEŞ fıkralarından bir diğeri olan ‘Verdik O Alçağı APK’ya’ da ise; insanın bu günkü başarılarına bakarak şımarmaması, her inişin bir de çıkışının olduğunu unutmaması adına biz okurlara nasihat etmektedir:
            ‘Bir bakanlıkta personel dairesi başkanlığı yapan bir arkadaşım anlatmıştı:
            Göreve başladığım dönemde birçok bürokrat görevlerinden alınıyor APK’ya uzman olarak(Araştırma Planlama Kurulu, şimdiki adı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı) atanıyordu. Bu arada evde bu  konuya ilişkin telefon konuşmaları oluyordu. Gün geçti devran döndü. Bende görevvden alınıp APK’ya atandım. Yine bir arkadaşım telefon etmişti. Bende APK’ya atandığımı söyledim. Telefon görüşmesini bitirdikten sonra, küçük kızım sordu:
            -Baba artık sen kötü adam mı oldun?
            -Yok, kızım nerden çıktı şimdi, dedim.
            Kızım bu kez,
            -Baba sen sürekli telefonda konuşurken, verdik o alçağı APK’ya, verdik o şerefsizi APK’ya diyordun ya, dedi.’
Yazar kitabın son kısmında da okurları için de yer ayırmış ve okurların başından geçen komik bir anıyı yazmalarını istemiştir. Resmiyet, ciddiyet ve somurtkanlığın had safhada olduğu, gülmenin şirazesinin kaydığı, hayatın ise sanal alemden  ibaret zannedildiği  bu zamanlarda; ne başımızdan komik haller geçer, ne de bu halleri idrak edip onlara ufacık bir gülümseme tepkisi verilir.

Tepki vermek normal insanların özelliklerinden yalnızca biridir. Halbuki sistematik zihin ve ruh yapısına sahip, robotlaşmış, olağan üstü insanlar bu özelliklerden mahrumdurlar. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler.

25 Mart 2014 Salı

"BİTKİLERLE SOHBET-Durdu Güneş" / Bekir BÜYÜKKURT

Dünya hayatının cümle insanlık için gurbet olması Hakk’tan ayrılmayanları hüzne gark etmektedir. İşte bu hal, gurbette olmanın farkında olan Müslümana, asl’dan habersiz olmanın işareti olan gülmeyi ‘gaflette olma’ hali olarak ifade ettiği için, hiçbir zaman yakıştırılmamıştır. Bununla birlikte vakarı muhafaza ederek gülmek insanda var olan bir haldir. Yani gülme hali büsbütün yasaklanmamıştır.

Medeniyetimizde haddi aşmamak, alaya sebebiyet vermemek, karşıdakini hafife alıp küçük görmemek ve uydurma şeylere mahal vermemek kaydıyla mizaha ve şakaya izin verilmiştir.

Ali Yurtgezen Hocam ‘mizah’ mefhumunun genel itibariyle amacını ve hangi ölçülerle yapılması gerektiğini şu şekilde ifade buyurmuşlardır: ‘Ölçülerimize uygun mizahın sadece ve özellikle “güldürmek” gibi bir hedefi de yoktur. Her şeyde olduğu gibi bunda da ulvî bir fayda gözetilmelidir. Gergin bir ortamı yumuşatmak, muhatabı rahatlatmak, mesajı bir nükteyle daha tesirli vermek, söylenmesi gereken ama söylenmesinden çekinilen bir hakikati şakaya vurarak ifade etmek, zulme karşı bir direnişi canlı tutmak asıl gayedir.’

Ve devamında ise nasıl bir mizah olması gerektiği ile alakalı şöyle buyurmuşlardır: ‘Büyüklerimiz bu inceliği, bu hassas ölçüyü anlatmak üzere bizim gibi laf kalabalığına tevessül etmemiş; mizah, şaka, espri, nükte yerine “latife” diyerek meseleyi tek kelime ile çözmüştür. Arkasından da belki bu kavram kargaşası içinde latifenin de ölçüsünü kaçırabiliriz endişesiyle şu hükmü koymuşlardır: Latife latif gerek. Yani yaptığımız şaka, mizah, espri, ince ve derinlikli olmalı. Bir güzelliği ve hoşluğu yansıtmalı. Bayağılığın, kabalığın, hayâsızlığın, müstehcenliğin yakınından bile geçmemeli. Muhatabı kırıp incitmemeli, bilakis bir “lütuf” taşımalı ona. Ve mutlaka gönülden kopup gelmeli.’

Mizah genel itibariyle meşrep ve maharet meselesidir. Durdu Güneş; hikmet ve nükte yüklü, incelikli ve derinlikli ‘Bitkilerle Sohbet’ adlı eserinde nebatatı konuşturmuş, mizah ile alakalı ne kadar mahir olduğunu ve mizahın meşrebine uyumsuz olmadığını, medeniyetimizdeki mizah anlayışıyla örtüştüğünü eseriyle ortaya koymuştur.

Durdu Güneş, ‘Bitkilerle Sohbet’ adlı eserini yazma amacını eserinin önsözünde şöyle ifade etmiştir: ’Ben insanların bitkilere verdiği anlamlardan yola çıkarak onları konuşturmak ve düşünce dünyamıza küçük küçük pencereler açmak istiyorum. Böylelikle dünyamıza güzellik katan çiçekler, hayata huzur katan orman, soframızı süsleyen meyve ve sebzeler düşünce dünyamızda da konuşarak yeni roller alacaktır.’

Modern kentlerin betonarme yığınlarıyla yeşile savaş açması, her şeyin sahtesinin üretildiği bu dönemde, çiçeklerin dahi sahtesinin üretilmesi, insanlığın bitkilerle sohbetten mahrum kalmasına sebep olmaktadır. Hâlbuki bitkilerde de tabiattaki her şeyde olduğu gibi bir dil vardır ve yalnızca bu dili anlayabilenler o bitkilerle konuşabileceklerdir. Hakiki manada işitme melekesini kaybetmemiş olanlar bu varlıkların söylediklerini anlayacaklardır.

Yazar kitabın son sayfasında biz okurlar için de yer ayırmış ve bir bitkiyle de bizim sohbet etmemizi istemiştir. Acaba nebatatın dilini biliyor muyuz? Son sayfada bunu hepimiz kendimiz adına göreceğiz. Tabi konuşacak bir bitki bulabilirsek! 

7 Mart 2014 Cuma

"AŞK BİR YALNIZLIK ŞARKISIDIR"/Hasan EJDERHA

ÇAĞIRMA BENİ EY SEVGİLİ 

Çağırma beni ey sevgili
Özlem ve umutsuzluk arasında kalmaktan bıktım
Uzak düşler gibisin hep uzak,
Söğüt yeşili gözlerin türkü gibi sıcak
Bakıp bakıp hep kendimi yaktım 

Çağırma beni ey sevgili
Sen dağ dorukları gibi asi ve yükseksin
Ben dağ yamacında yalnız mezar gibiyim
An olur hırçın rüzgârlar gibi esersin
Bense bir yağmur sonrası gibi dingin 

Çağırma beni ey sevgili
Bir gül ömrü kadar bile olmaz düşlerim
Sen yoz kentlerin yaldızısın
Ben saf köylerin sızısıyım
Ellerinde yarım kalır gülüşlerim 

Çağırma beni ey sevgili
Senin anlatacak anıların olur
Benimse anlatamadığım yürek sızıları
Uçurum kenarı çiçek, netameli rüyasın sen
Sana neşeli an, bana acı yarın olur 

Çağırma beni ey sevgili
Gülüşlerimizi paylaşamadık hiç, bilirsin
Yaşayamadıklarımızı biriktiremem artık
Aşkın yalnızlığımı çoğaltıyor hep
Sen yaşanacak değil söylenecek şiirsin 


Bu şiiri size, Durdu GÜNEŞ'in "AŞK BİR YALNIZLIK ŞARKISIDIR" şiir kitabından sundum. Fark ettiniz değil mi ne dediğimi. "Durdu GÜNEŞ'in şiir kitabından" dedim. Niye buranın altını çizdiğimi anladınız değil mi. Durdu GÜNEŞ'i mizah ile biliriz.:
MEMUR OLDUĞUMU KİMSEYE SÖYLEME
BİTKİLERLE SOHBET
EMEKLİ MEHMET EFENDİDEN FIKRALAR

Can GÜNEŞ imzasıyla:
AŞK İNSANI KOMİK YAPAR
BEN HAKİMİM MASUM BEY
HAYVANCA ŞAKALAR
AŞK ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER Kitaplarından bazıları. Hepsi mizah, hep mizah. Gerçekten mizah konusunda dönemine adını şimdiden yazdırmıştır Durdu GÜNEŞ. Hem mizahının kalitesi, hem fikri yönü, hem de mizah ve kültür geleneğimiz açısından mizahımız için hem yeni bir nefes olmuş, hem de kendine ve bu millete özgü yeni bir çığır açmıştır.

"AŞK BİR YALNIZLIK ŞARKISIDIR" gibi güzel bir şiir kitabını konuşmak üzere başladık, mizaha kaydık. Elbette konu Durdu GÜNEŞ olunca şansınız yoktur elbette. Durdu GÜNEŞ, o mizah üretim merkezi gibi hep üreten Durdu GÜNEŞ ve şiir. Açık söyleyeyim ve hatta itiraf edeyim. Mizah ile bunca hemhal olduktan sonra Durdu GÜNEŞ'in adıyla şiir kitabı denince çok şaşırmıştım. "Eh canım benim de bir şiir kitabım bulunsun" babından bir şiir kitabı gelmişti aklıma. Bu arada yakından bilirim durdu Güneş'in şiirle alakasını ama o yıllar önceydi. Mizahta bunca yol almışken, şiirin taa arkalarda kaldığını düşünüvermiştim.
Şiirleri okuyunca bunun böyle olmadığını anlamakta gecikmedim. 

"ÇAĞIRMA BENİ EY SEVGİLİ" şiiri ile başladık. Seslendirilmiş şiirinin kaydını sunacağım sizlere.


Durdu GÜNEŞ mizahta da şiirde de eğip bükmeden söyleyen bir şair ve mizah ustası... Mizah kitaplarında Durdu Güneş'i okurken hem duygulanacak, hem düşünecek hem şaşıracaksınız. Biliyor musunuz, şiirlerini okuyunca da bu duygulara gark olacaksınız. Bazen nostalji, bazen tam gerçeğin ortası, bazen aşk ve bazen de üzüntünün, hüznün o kendine has tadını yaşayacaksınız.

Hadi Durdu GÜNEŞ'in bir şiiriyle noktalayalım yazımızı.

SÖYLE EY DENİZ! 

Söyle ey deniz!
Dalgaların neden böyle hırçın, neden köpürür
Kederden mi, sevinçten mi pek bilinmez
Sana bakan hep kendi kalbiyle görür 

Söyle ey deniz!
Neden bazen sessizleşir, durgunlaşırsın?
Bir şey söylemek ister ama söyleyemez gibi
Yoksa sende içinde gizli bir sevda mı taşırsın 


Söyle ey deniz!
Bazen suların ne güzel bulut olup yükselir
İmrenirim sana, ağır gelirim kendime bazen
İçimden, benim de hep bulut olasım gelir 

Söyle ey deniz!
Senin yüreğin bazen ısınır, bazen soğur mu?
Benim yüreğim hep sıcak, bazen dayanamam
Onu sana, ara sıra emanet versem olur mu? 

Söyle ey deniz!
Her vuslatın sonu hasret bileceğiz
Şimdi veda zamanı, bir gün kısmet olursa
Kaldığımız yerden devam edeceğiz 

AŞK 

Bir yakıcı büyü gözlerinde
Bakışların mızrak mızrak
Dolaşma kalbimin üzerinde
Nolur bırak 

Bilmezsin içimde kandil kandil
Duygular yanar, umutlar yanar
Bilmezsin bu gönül cahil
Birden kanar 


Sıralar arasında görünüşün
Bir ateş gibi içime dolar
Biçaresi olurum bu kızgın düşün
Rengim solar 

Bir duman olurum mısra mısra
Şiirlere sığınırım çaresiz
Sarılıp ölürüm kefen gibi sayfalara
Sessiz sessiz 

Sen bundan habersiz eğlencelerini
Sürdürüp zevk almaya bakacaksın
Kim bilir benim gibi nicelerini
Yakacaksın 

DURDU GÜNEŞ'İN KİTAPLARI















6 Mart 2014 Perşembe

Mustafa OKUMUŞ'un "ÇOBAN YILDIZI" Kitabı/Şeyhşamil Ejderha

  
Mustafa Okumuş’un Çağrı Yayınları arasından çıkan Çoban Yıldızı kitabı 102 sayfa ve 12 hikâyeden oluşuyor. Yazarın izlenimlerine dayanan bu anı kitabı ilk sayfasından başlayarak okuyucuyu 1930-1940'lı yıllardaki çocukların haylaz, yaramaz, hırçın yaşamlarını anlattığı bir hayal dünyasına götürüyor. Hikâyelerdeki sade ve yerel anlatım okuyucuyla kitabı çocukluk arkadaşı ederken aynı zamanda; ilk bakışta anlatım bozukluğu gibi görünen -dı -di -mış -miş eklerinin fazla kullanımı kitaba adeta bir masal havası katıyor.

        Her okuyucunun kendinden bir parça bulduğu bu kitap gençlere eski zaman çocuklarının yaşamınını, yaşadığı doğanın güzelliğini, yerel kelimelerin anlamını öğretirken ileri yaştaki okuyucuda da geçmişe duyulan bir özlemi canlandırıyor.
        Hikâyenin başında okuyucuyu gülümseten, sonuna geldiğinde ise içinde hüzün oluşturan olaylar bize törenin yanlış yönlerini, küçük oyunlar sandığımız basit şeylerin aslında ne kadar önemli olduğunu, şehrin en güzel yanının köye dönmek olduğunu, hırsızlığın yanlış bir davranış olduğu gibi konuları, bizi kendimize getirecek bir tokatla anlatıyor.
       Yazar kendi çocukluğundan kalan hatıraları kelime oyunu yapmadan okuyucuya sunması kitapla okuyucu arasında bulunan mesafeyi daraltıp okuyucunun, bir dostunun hatıralarını dinliyormuş gibi bir samimiyet içerisine sokmuştur.  Aynı zamanda hikâyelerde ileri yaşlardaki insanların öğüt verici sözleri ise okuyucuya büyüklerin bilgisini ve kültürel değerlerimizin önemini anlatmaktadır.
    Yazar kitaptaki ilk hikâye olan Çoban Yıldızı hikâyesindeki şu sözlerle adeta kitabı özetlemiştir:
        ''Okusaydım, hele de ziraat mühendisi olsaydım; çiftlik bu halde mi olurdu şimdi? Burayı bir çiftlik ağası gibi değil, bir ziraat mühendisi gibi yönetirdim. İçimde ukde olarak kalan çok şey var. Ne yazık ki hanyadan Konya’dan haberimiz olmadı. İlim ve fenden uzak kaldık. Senin anlayacağın ben hep babamın oğlu olarak onun gölgesinde kaldım. İstiyorum ki sen kalmayasın. Bak oğul, boynuz daima kulağı geçmeli. Oğul dediğin babasının adıyla değil, babası oğlunun adıyla anılmalı. Anılmalı ki oğul babasının gölgesinde kalmasın, benim gibi. Babayı geçemeyen oğul, babasıyla öğünme hakkına sahip olamaz. Ben sana güveniyorum. Çiftliğe ilim fen taşı. Daima yeniliklere açık ol, gereğini yap. İnsanlara iş ve ekmek kapısı aç. Sofran ve elin açık olsun. Daima senden zayıfları koru. Onlara kol kanat ol ki Allah'ın rızasını kazanasın. Benim dahi rızam budur evlat. Yakınlarının hakkını gözet. Benim kemiğimi sızlatma. Anana atana rahmet okut. Dünyadan başka bir şey götüremezsin. Kefenin cebi yok. Bütün bunları söyleyecek gücü ve fırsatı bir daha bulamam. Bunlar benim vasiyetimdir. Artık bu ailenin büyüğü sensin oğul. Unutma ki büyüklük ne yaşta ne de baştadır. Büyüklük hakta ve adalettedir.''
      Kitabın kapağını ve iç resimlerini kıymetli sanatçı Ressam Ahmet İhsan ASLANTÜRK yapmış.



5 Mart 2014 Çarşamba

Durdu GÜNEŞ'in MEMUR OLDUĞUMU KİMSEYE SÖYLEME Kitabı

"MEMUR OLDUĞUMU KİMSEYE SÖYLEME" Durdu GÜNEŞ'in mizah üzerine yazdığı kitaplarından sadece bir tanesi. "Diğer kitaplarının içinde de en iyisi" diyeceğim ama bana inanmayın. Zira her çıkan kitap için söylüyorum ben bu sözü. Durdu GÜNEŞ'in kitabı çıkınca, kitabı elime alıyorum ve bazen tebessüm, bazen bir fıkradan ders almış olmanın suskunluğu, bazen bu suskunluğun hüznü, bazen kahkaha ile okuyup kitabı bitirdikten sonra. "Evet bu Durdu GÜNEŞ'in en güzel kitabı" diyerek kütüphanemin raflarına koyuyorum kitabı. Ama bir sonraki kitabı çıkınca yine aynı duygular içinde aynı cümleyi kuruyorum kendi kendime. Size onun için dedim ki "en güzel kitabı budur" ifademe inanmayın.

En doğrusu Durdu GÜNEŞ'in kitaplarından almak ve elinizin altında sürekli bulundurmak. Çünkü gerçekten hepimizin iş hayatının gaileleri altında bu tür kitaplardan bir fıkra okuyarak tebessüm etmeye ihtiyacımız var.

Durdu GÜNEŞ Hukukçu bir bürokrat. Bazen tam da alanında, mesleği ile ilgili Avukat, Hakim, Savcı, Dava, Davalı gibi konularda Durdu Güneş mizahı ile karşı karşıyasınız. "Evet ya! Tam da benim başıma böyle bir hadise gelmişti. Bizim davaya bakan hakim de tam böyleydi. Ya da avukat, yahu Durdu Güneş bizim davaya bakan avukatı mı fıkralaştırmış yoksa" dediğiniz olur.

Durdu Güneş fıkralarında bazen köyünüze bazen mahallenize gider orada gülümsersiniz. Bazen babanızı, bazen dedenizi, ya da mahallede sevdiğiniz bir komşu amcayı yaşarsınız.

Sakın Durdu Güneş fıkraları deyince aklınıza, babamın tabiri ile "densizlik" gelmesin. Kültürümüze, medeniyetimize ve geleneğimize uygun; bazen düşüneceğimiz, bazen güleceğimiz seviyeli ve fikri fıkralar. Bakın bu "Fikri Fıkralar" tabirimi ben bile sevdim. Zira Durdu Güneş fıkralarını en iyi anlatacak ifadelerden birisidir bu ifade.

Sonra Türkiye'nin bürokrasi tarihini ve geleneğini, açmazlarını görürsünüz Durdu Güneş Fıkralarında.

"MEMUR OLDUĞUMU KİMSEYE SÖYLEME" kitabını tanıtacaktım size bakın nerelere gittik. Durdu Güneş'in kitaplarını okuyunca siz de benim gibi olacaksınız. Bir fıkrasını aktarayım dediğinizde, konu ile ilgili onlarca seviyeli ve fikri fıkra beyninize hücum edecek "Beni anlat! Beni anlat! diye.

"MEMUR OLDUĞUMU KİMSEYE SÖYLEME" Kitabı 2013 yılında bir SAGE Yayın kuruluşu olan KUĞU KİTAP'tan çıkmış. Kitabın editörlüğünü Çelebi ÖZTÜRK yapmış.

Tabi bu ve buna benzer bir çok güzel kitabın çıkmasında Dr. Mustafa BULUN'un imzası ve fedakarane desteklerinin olduğunu yakından biliyorum.

Durdu GÜNEŞ'in "MEMUR OLDUĞUMU KİMSEYE SÖYLEME" kitabında Kamyon Arkası Yazılarından, Memurlar ile ilgili, memuriyet ile ilgili, halkın, esnafın memura bakışı ile ilgili nefis fıkralar okuyacaksınız. Ayrıca "MEMUR OLDUĞUMU KİMSEYE SÖYLEME" kitabında önce ve sonra çıkan, bundan sonra çıkacak kitaplarını burada yazacağız ve sizleri haberdar edeceğiz.

Benden size tavsiye. Bu zarif esprileri kaçırmayın.

Hasan EJDERHA

Ahmet Doğan İLBEY'in BİR HÜZÜNKÂRIN TAHRİR DEFTERİ Kitabı

Ahmet Doğan İLBEY'in "BİR HÜZÜNKÂRIN TAHRİR DEFTERİ" kitabı. Gümüşoba Yayınları'nın birinci, Dikkan Dizisi'nin de birinci kitabı. Cüneyt Cesur'un çabası ile çıkan ve dükkan müdavimlerinin adını bile duyunca heyecanlandığı çok kıymetli bir kitap. 
Bu kitabın hatırası bizde asla bitmeyecek. Bitmesine de imkan yok.
Bu kitap biziz.
Bizim insanımız.
Anadolu insanı.
Ahmet Doğan İLBEY'in tabiri ile "BU MİLLET"
Okudunuz mu bilmiyorum.
Okumak isterseniz kitabı bulabilir misiniz onu da bilmiyorum.
Ama okusanız, ah bir okusanız, bu kitabı okumamış olmakla neleri kaçırmış olduğunuzun hüznünü yaşayacaksınız. Çok iddialı bir kitap değil aslında "BİR HÜZÜNKÂRIN TAHRİR DEFTERİ" biziz dedik ya! Okuyan herkes "Evet, biziz" diyecek ve o zaman da iddiaya ne gerek var...
Sayfalarca yazabilirim "BİR HÜZÜNKÂRIN TAHRİR DEFTERİ" ile ilgili. Ama ne gerek var. 

"Hayat Bir sızı
Dükkan (dost meclisi) bir sızı
Çay bir sızı
Fikir bir sızı
Yazı ve şiir bir sızı
Yürek bir sızı
Türküler bir sızı
Dost bir sızı
Bu ülke ve millet bir sızı"  Diyor Ahmet Doğan İLBEY.
"BİR HÜZÜNKÂRIN TAHRİR DEFTERİ" Kitabını okuyun bence...


4 Mart 2014 Salı

KAYIK TEPE OPERASYONU/Hasan EJDERHA

Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan tarifsiz acıların romanı.

***

“Ana!” diyerek ağladı, çocuk.
Yarıcılar köyünde, üç günden beri bir daha hiç dinmeyecekmiş gibi yağan karın, penceresinin önüne kadar yükseldiği evlerden birinde.
“Ana!”
Ayakucunda yatan anası kalkıp yetişti:
“Söyle Halil İbrahim’im!”
Çocuk, eliyle yoklayıp, anasını bulduktan sonra:
“Anaa! Ana!”
“N’oldu Bebem? Söyle anana!”
Çapaktan açamadığı gözlerini anasına doğru tutarak:
“Ana! Gözümü yak!”
Anası bir kibrit çakarak gözüne tuttu çocuğun. Kibritin ışığını görür görmez, tekrar yattı çocuk. Henüz uçamayan ve su basmakta olan bir yere düşen kuş yavrusunun, yavaş yavaş sulara gömülmesi gibi uyudu.

3 Mart 2014 Pazartesi

Muhsin İlyas SUBAŞI-AŞKİSTAN-Rubailer

Muhsin İlyas SUBAŞI üstad "AŞKİSTAN-Rubailer" kitabını imzalayarak takdim etme nezaketini de gösterdi. Üstadın  AŞKISTAN kitabını bir başka zevkle okudum.
AŞKİSTAN Rubailer kitabı.
"Laçin" Yayınları arasında çıkmış kitap.
Laçin Yayınları'nın 69. kitabı olarak yayınlanmış.
Şiir Serisinin ise 27. kitabı.
Yine nefis bir kapak tasarımı ile sunulmuş kitap. Ebru sanatımızın en güzel örneklerinden birisi değerlendirilmiş kapak resmi olarak.
101 rubai yayınlanmış AŞKİSTAN'da.
İç tasarımı da bir rubai kitabına uygun düzenlenmiş; her sayfada bir rubai yayınlanmış ve kültür ve medeniyetimize uygun gelenekli bir çerçeve süslemesi yapılmış.

AŞKİSTAN Rubailer'ini 10. Rubaiye kadar okuyalım mı?


Aşkistan
1. BÜYÜK ARMAĞAN

Rabbim, Sana hamdolsun, ne verdinse bana,
Geldimse, Senin lütfunla geldim cihana,
Sevmek ve sevilmek en büyük armağanın;
Paylaşmaya güç ver servetinden alana...

2. KALBİM AŞKINLA YANAR

Bir kor alevin var ki, yanar ey Rabbim,
Kalbim seni aşkınla anar ey Rabbim;
Kendimde bölündüm sayısız parçaya;
Şahit buna, bağ, bahçe, pınar ey Rabbim! ...

3. BİR SIR GİBİ SÖYLER

Her şey Onu yansıtmada artık bilirim,
Halktan çıkarım, Hakka riyâsız yürürüm,
Bir sır gibi söyler açılan bunca kapı;
Aşkıyla da yanmak ne ki, ‘öl’ der, ölürüm! ...

4. SENDEKİ DERDİN DİLİYİM

Sırdır, hayatın kendini Haktan buluşu,
Göz varsa görürsün, o devâsâ oluşu.
Ey Kutlu Mâşuk, sendeki aşkın diliyim;
Gönder bana vuslat denilen kurtuluşu! ..

5. GÖNLÜN SELİYİZ

Sırrında çoğaldık, bir bakarsın veliyiz,
Aşklarda yıkılmışsak bakarsın deliyiz,
Rabbim, bizi koydun öyle bir berzaha ki;
Dağ başlarının rüzgârı, gönlün seliyiz! ..

6. KALBİM ONA DEFTER OLDU

Mevlâna çağrılmış, süslenip gitti Ona,
Yunusla konuştum seslenip gitti Ona,
Kalbim Ona defter oldu, yazdın ismini
Sevgim bu imandan beslenip gitti Ona! ..

7. İÇİMİZDEKİ YOL

Tövbeyle koşar, sonra döner sesleniriz,
Sen bakma, düşer ardına her dem geliriz,
Şeytan içimizden buluyor kendine yol,
Bizler, yine mâsumca bağışlar dileriz…

8. SEN ‘GÜL’ DE, BANA

Lütfet, Sana koşsun bu gönül, ‘gel’ de, bana,
Ölmek ne ki, sormam bile, Sen; ‘öl’ de, bana,
Lâkin ölümüm çözmeyecektir düğümü;
Yükler gelirim gönlümü, Sen; ‘gül’ de, bana! ..

9. SEVMEK

Sevmek, değişik bir dilidir her gönülün,
Sevmek, kanayan goncasıdır aşkta gülün,
Ben, sevgimi sundum bir ilâhî kapıya;
Gel ey kaderim, emrine gir Sevgilinin! ...

10. SENİN DERDİNE DÜŞTÜM

Gözlerde birikmiş nice kan gördüm ben,
Gönlümde yıkanmış nice can gördüm ben,
Düşlerde Senin derdine düştüm artık;
Benden Sana dargın nice an gördüm ben… 

İRTİBAT ADRESİ: Muhsin İlyaas SUBAŞI- 0 505 342 51 61
LAÇİN YAYINLARI: Talas Caddesi Çınar Ap. Nu: 32/2 KAYSERİ

Hasan EJDERHA

Muhsin İlyas SUBAŞI- GÜL SEFERİ

Muhsin İlyas SUBAŞI'nın "GÜL SEFERİ" şiirlerini okudum.
Üstad kitabını Erciyes II. Yazarlar Zirvesi'nde takdim etti.

Kitap Şiir Vakti Yayınları arasında çıkmış.

107 şiir yer almış GÜL SEFERİ'nde.

128 sayfalık nefis bir kitap olmuş, kapak ve iç tasarımıyla "OKU BENİ" diyor GÜL SEFERİ kitabı. Her haliyle okuyucusunu sayfalarına çağırıyor.

Kitapta "ŞİİR" başlığı ile yer alan şiirini birlikte okuyalım:

 Ruhlar yaratılırken verilen ilk berattır, 
Ninniden ağıtlara, kanatlanmış tek attır...

O, ruh yangınımızdır, o, yüreğin dilidir,
Duygu coğrafyamızı kucaklayan serhattır.

Hileye izin vermez, kim demiş ki dağ delmez:
Hayâl iklimimize yollar açan Ferhat’tır!

Cephelerde kendine güvenin coşkusudur,
Düşman saldırısında geçilmeyen tek hattır.

Sevdâ iklimimizin çileli yollarında,
Teslim olup geçilen bir incecik sırattır.

Aşkların saf gülüdür, hasretin bülbülüdür,
Gönlü gönle bağlayan bir ilâhî fırsattır.

Yorgun sırdaşlarıdır şairler gecelerin,
Bu dil, onlara göre bir sihirli murattır! ..

Mısralar şairini yücelten bir kanattır,
Şiiri yazmak kadar okumak da sanattır! .

***

"AŞK ŞİİRİN ANNESİDİR" şiiri ise bir başka âleme götürüyor bizi. Hadi yine birlikte okuyalım Muhsin İlyas SUBAŞI'nın bu güzel şiirini.

Kelimeler işlenmemiş mermer gibidir;
Kaç geceni emer onun şekillenmesi,
Bir istiridye kabuğu gibidir duyguların,
Kumu inciye dönüştüren tuzlu su,
Kaç gününü ıstırapla yoğurur.
Sende tere dönüşür günler boyu,
Terin dövdükçe yüreğini, sabrın şiir doğurur.

Bir kuşun ölümünden fışkırır hüzünlerin,
Bir gönlün aşk tuzağına düşmesi,
Kopan bir çiçek, kırılan bir dal,
İçinde bir fırtına başlatır mısralara doğru,
Dökülen yağmur, koşan bulut, çırpınan rüzgâr,
Kâinatın ahenginde pişer kelimeler,
Satırlar bir rahmet incisi gibi yağar.

Seni anlamayanların kahrı vardır mısralarında,
Küskün aşklarına kırbaç gibi inen yalnızlık,
Bir yol ortasında kimsesiz bırakmıyorsa seni,
Kesilen parmaklardan sızan kanın,
Çölde bulduğunu kaybeden vuslatın,
O dövülen dağın ışık arayan ıstırabı,
O ‘Sessiz Gemi’nin gizli çığlıkları,
Kanatmıyorsa yorgun gecelerini,
Yazdığın söz incisi değildir bilesin.
Biter şiirin duygularınla sözleşmesi,
Dağılan bulut gibi çok çabuk kısılır sesin.

Ruhunda beslenmedikçe şiirin tohumu,
Boşluğa çivilenen bakışlarında,
Nehirler bereketini denize taşır sürekli,
Sancısını çekmedinse yalnızlıkların,
Bir genç annenin feryadına katılmadıysa suskunluğun,
Doğurduğun ölü bir bebek olabilir bakarsın.
İncilerin kuma dönüşür gönül denizinde,
Sen içinde yalnızlığa akarsın…

Âşıkları yıkamıyorsan gurbet ırmaklarında,
Aşkları yeniden yaşanır yapamıyorsan,
Sevgi bahçesine çiçekleri dikemiyorsan,
Dizemiyorsan incileri söz tespihine,
Bırak yıldızları seyretmeyi boşuna.
Bırak çile vadisinde yalnız dolaşmayı,
Bırak yalnızların dili olmayı bu sokaklarda.
Bırak mısralarındaki yarışta kendini aşmayı,
Umut vermiyorsan yaralı bir gönüle,
Efkârını melimelerde arayanların,
Kanını damlatmaya kalkma bu açmayan güle.

Bu vadide söz mimarı olamayanların,
Ne kelimelerden yurdu olur, ne duygudan abidesi!
İstiridye denizde kaybeder incilerini,
Şair mısralarının arasında kendisini.
Şiir ölürse bilesin ki aşk yaralı kuşa döner,
Yavrusunu kaybeden anne gibi,
Ruhumuzu ıstıraplar yoğurur.
Şair ölürse aldırmam, yeter ki aşk ölmesin,
Aşk şiirin annesidir, O var oldukça şairini doğurur!

ŞİİR VAKTİ YAYINLARI: İldem Cumhuriyet Mah. Tunçbilek İşmerkezi No:4/A Melikgazi-KAYSERİ


Hasan EJDERHA

Evliya ÇELİK- BAŞLAMA DURUŞU

"BAŞLAMA DURUŞU" Evliya ÇELİK'in şiir kitabı.
Değirmen Yayınları'ndan. 
Değirmen Yayınları'nın 15.
Şiir Kitapları Serisinin 8. kitabı.


"Günler kapanmadan, iniyor yarına
Çay, sigara ve...
Çiçeği burnunda bir keder
Bu değil sadece

Seccade bile bir şeyler ister" 


Hasan EJDERHA

Ünal AKBULUT- HİS YORDAMI

"HİS YORDAMI" Ünal AKBULUT'ın şiir kitabı.
Yine Değirmen Yayınları'ndan ve Değirmen Yayınları'nın 12. kitabı olarak çıkmış.
Şiir Dizisi'nin 6. kitabı.
Kitapta 69 şiir yer almış.
Nefiz, şirin bir kitap...
Şiirimizin güzel örnekleri var kitapta:

Serbes şiir ve diğer ölçülü formlarda örnekleri yoğun bir disiplinle okuyabilirsiniz.

Hasan EJDERHA

Mehmet ÖZDEMİR-"ADAMIN GÖZLERİ KAÇ KURŞUN SIKAR"

"ADAMIN GÖZLERİ KAÇ KURŞUN SIKAR" Mehmet ÖZDEMİR'in şiir kitabı.
Kitabın adını çok sevdim.
- Sahi Mehmet Özdemir, adamın gözleri kaç kurşun sıkar?
Müthiş bir kitap ismi. Şiir ler de öyle.
Bu kitap da Değirmen Yayınları arasında çıkmış
Değirmen Yayınları'nın 11. kitabı.
Şiir Serisi'ninise 5. kitabı.
Kitapta 67 şiir yer alıyor.
Kitabın ilk şiirinden son şiirine kadar "Adamın Gözleri Kaç Kurşun Sıkar" ifadesine uygun. Şair bütün şiirlerinde şiiri hiç kaybetmemiş.


Hasan EJDERHA 

Abdulkadir AKDEMİR-"TAŞRANIN SAZENDESİ"

"TAŞRANIN SAZENDESİ" Abdulkadir AKDEMİR'in şiir kitabı.
Değirmen Yayınları'nın 8.
Şiir Serisi'nin 3. kitabı olarak çıkmış.
"Savaş Provaları" ve "İntihar Şüphesi" başlıkları altında iki bölümde 22 şiir yer alıyor kitapta.


Kitap 87 sayfa ve her sayfasında güzel şiirler okuyacaksınız.


Hasan EJDERHA